Sosyal Medya Üzerinden Politika

Bu politik bir yazı değildir.

Mısır’da gerçekleşen olaylar olmasa sosyal medyanın hayatımız üzerindeki etkisini anlamamız çok zor olacaktı. Protestolar için twitter’ın kullanılması, internetin kesilmesi, sitelerin hacklenmesi. Bütün dünya Mısır’a tepki gösterdi. İnternet gibi bir özgürlük, internete girmek gibi bir hak Mısırlıların elinden nasıl alınabilir? Yüzbinler twitter’dan olayı protesto etti, Mısırlılar kendilerini internette gösterip biz de varız dedi. Harika. Ancak bu durum o kadar popüler bir duruma geldi ki biz de artık diğer tarafı anlamaya başlamalıyız diye düşünüyorum. Yani:

Mısır yönetimi belki de haklıdır? Belki de Hüsnü Mübarek kendi yönetimini değil Mısırlıları korumaya çalışıyordur? Nasıl mı?

Gündelik hayatımızı düşünün. İnterneti niye kullandığımızı, orada neler yaptığımızı düşünün. Sizlere birkaç örnek vermek isterim:

– Yılmaz Özdil yazılarını paylaşıyoruz.

– Kabak tarlalarımızı büyütüyoruz.

– Birbirimize asla okumayacağımız anlamsız elektronik postalar yolluyoruz.

– Fotoğrafları internete koyup sonra tanıdıklarımızın yarısının bu fotoğraflara bakmasını engelliyoruz.

– Din adamı olarak kendisini tanıtan kişilerin videolarını paylaşıp beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz inancıyla dalga geçiyoruz.

– Alışveriş yapıyoruz ama kredi kartı numaramızı kullanmaktan çekiniyoruz.

Kabul edelim, bizler internetin bir bulut olup bizi yutmasını ve varlığımızı bir üst seviyeye çıkartmasını bekliyoruz. Ancak bilmemiz gereken bir gerçek var, ne internet, ne sosyal medya, ne Yılmaz Özdil, bunu yapmayacak. Belki de Hüsnü Mübarek çok vizyoner bir liderdir ve bunun farkına varmıştır. Belki de Türk arkadaşlarının Facebook’da paylaştıklarını görüp Mısırlıların buna maruz kalmalarını istememiştir. Belki de tüm Arap ülkelerinde yayılan bu internet bilincinin sebebi budur. Hacker’lar bugün yaptıkları açıklamada Mısır’dan sonraki hedefin Yemen olduğunu belirtmişler. Belki de bizim de titreyip kendimize gelmemiz gerekiyordur ve Youtube’u kapatmak buna yetmiyordur.

Marx bugün yaşasaydı şöyle demez miydi: “İnternet toplumunun kabak tarlalarından ve Yılmaz Özdil’den başka kaybedecek bir şeyi yoktur.”