Sivil Toplum Kuruluşları kimin?

Biz küçükken Atatürk 100 yaşındaydı ve o zamanlar bize yüzlerce şiir ezberletilirdi. O şiirlerden biri de Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” isimli yapıtı. Şiir vatanın kime ait olduğunu açık bir biçimde ifade ederek başlıyor: Bu vatan toprağın kara bağrında sıradağlar gibi duranlarındır.

Ankara’yı uzun süre sonra ziyarete geldiğimde bu şiir geldi aklıma. Her sene Türkiye Bilişim Derneği tarafından düzenli olarak yapılan TBD Zirvesi’ndeyim. Bir sürü konuk ve konuşmacının, aynı zamanda çağrılı sivil toplum kuruluşlarının olduğu bir etkinlik bu. Türkiye’nin önde gelen insanları, Türkiye’nin bugünü için değil, yarını için konuşmaya buraya geliyor. Bunun gibi çok fazla etkinlik yapılmıyor. Yapılanlarda da aynı lezzeti bulmak imkansız.

Nasıl etkinlikler yapılıyor? Mesela şirketler kendi paydaş ve müşterilerine ürün ve hizmetlerini anlatmak, anlattırmak için etkinlikler düzenliyorlar. Ki bunlara hiçbir lafımız yok. Helal olsun, ülkeye öyle ya da böyle bir katkıdır bu. Bu tip etkinliklerin de arkasındayız. Ama bir de sözde sivil toplum kuruluşlarının yaptığı ama yine şirketler tarafından yönlendirilen ve götürülen etkinlikler var ki… Onlara bir şey söylemeye dilim varmıyor.

Peki sözde sivil toplum kuruluşu ne demek sorunsalını aynı hızla masaya yatırarak başlığımızı daha anlamlı hale getirelim. Öncelikle ansiklopedik tanım:

Sivil toplumun oluşturduğu kurum ve kuruluşlardır. Siyasi partiler, vakıflar, dernekler, meslek odaları, sanayi ve ticaret odaları, sendikalar, spor kulüpleri, platform ve yurttaş girişimleri v.b. gibi kuruluşları kapsar. En belirgin özellikleri olarak; hükümetler, merkezi ve yerel yönetimlerden bağımsız olmaları, gönüllülük prensibi içerisinde kamu yararını gözeterek çalışmaları, maddi çıkar beklememeleri ve kar amacı gütmemeleri, merkezi ve yerel yönetimlerle vatandaşlar arasında köprü görevi görmeleri, yalnız kendi ilgi alanları ile değil tüm toplumu ilgilendiren sorun ve konularla ilgili olarak ta faaliyet göstermeleri sayılabilir.

Bu güzel tanım olması gerekeni anlatıyor. Peki gerçekte neler oluyor? Hemen onu da size sübjektif bir tanımla ben anlatayım: Belli bir konuda kendi sözünü dinletmek, mesaj vermek ve en suya sabuna dokunmadan söylenecek haliyle baskı oluşturmak için şirketler tarafından kurulan sivil toplum kuruluşları var hayatımızda. Özellikle bilişim dünyasının içinde çok var bu. Kuruluşa bakıyorsunuz, bir dernek olarak geçiyor, harflerinden temsiliyetini anlayamayacağınız afilli isimleri oluyor bunların. Genelde yönetimlerinde ciddi ağır patronlar oluyor. Bu patronlar aslında kendi işlerini yaptırmak için kullanıyorlar bu kuruluşları. Yani A firması olarak “bakan bana bak ne diyorsun sen kardeşim” diyemediği şeyleri kuklaları olan sivil toplum kuruluşlarına söyletiyorlar. Veya tam tersi, “bakanım ne kadar güzel bir insansınız, sanırım size aşk olmak üzereyim” cümlesini kurumsal olarak söylemedikleri noktada sivil toplum kuruluşlarını kullanıyorlar.

Ankara’da olduğum için bu sivil toplum kuruluşlarına örnek vermeyeceğim. En azından bugün değil. Ama her sektörde herkes kendi ilgi alanına göre br tanesini görmüş, birinde çalışmış veya öyle ya da böyle yollarını kesiştirmiştir.Bu sivil toplum kuruluşlarına vatandaş olarak girebilir misiniz? Cevap “e tabii” olacak. E o zaman ben de diyorum ki sade suya vatandaş olarak TÜBİSAD gibi bir oluşumun içine girmeye çalışın bakalım ne diyecekler size… (Bu vesileyle isim de vermiş olduk)

Peki bu kuruluşlar hiçbir kar amacı gütmeden mi çalışmaktadır? Genel kamu yararını mı gözetmektedir? Kiminle kimin arasında köprü olmaktadır? İşte bu soruların cevapları çok berrak değil. Hele bir de vakıflar var ki… O konuya girince o konunun sahipleri çok bozuluyor onu başka bir yazıya bırakalım…

Bayram değil seyran değil bu yazı niye diye soracak olursanız… Türkiye Bilişim Derneği kelimenin her ve tüm anlamıyla bir sivil toplum kuruluşu. Başarılı bulanları ve bulmayanları olabilir. Ama geniş kitlelerin seçmesiyle yönetime gelen gönüllüleri var. (Çok büyüdüğü için profesyonel ve maaşlı çalışan elemanları da var) Şimdiye kadar içeriden para kazanmaya çalışanını görmedim.

Hayata geçirdiği zirvelerde göreceğiniz gibi bugün mal satanların işini kolaylaştırmak için değil, ileride ülke teknolojisinin nereye geleceğini anlatmak için yapıyorlar yapacaklarını. Buraya sponsor olanlar “para veririm ama beni bakanın yan koltuğuna oturtacaksın” demiyor. Diyemez de zaten. Başkan Turhan Menteş ile konuştuğumuzda 5 sene sonrasının işlerini konuşuyoruz diyor. Bundan 5 sne önce konuştuklarını yeni yeni görmemiz bize bu sözlerin doğruluğunu kanıtlıyor. (Neymiş onlar diyenler için e-devlet, M2M ve bulut bilişim çok küçük ve hemen akla gelen örnekler)

Bu yazıya karşı çıkacak onlarca argüman bulacak yüzlerce kişi tanıyorum. Ama evlerine gidip çocukları uyuduktan sonra onların ve milyonlarcasının yarını için yaptıklarını düşünsünler. İçleri rahatsa hiç sorun değil.

Ben bu ülkede hükümete yaranmaya çalışmayan, belli şirket gruplarının çıkarlarının peşinden koşmayan, yapsa da olur olmaz yerde kendini sivil toplum temsilcisi göstermeyen Orhan Şaik Gökyay’ın dediği gibi “ardına bakmadan yollara düşen, şimşek gibi çakan, sel gibi coşan” insanlar istiyorum.