“Güneş altında söylenmedik söz yokmuş”

Facebook üzerinde Başbakan’a yapılan hakaretler sonucunda günün erken saatlerinde ciddi bir hukuki harekat başlatıldı. İnternette, görsel ve yazılı medyada yapılan açıklamalarda olayın detayları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın avukatlarının geçen yıl yaptığı şikayetler üzerine sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta Erdoğan’a hakaret eden ve küçük düşürücü görüntüler yayınlayan kişiler hakkında soruşturma açıldı. Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı’nın “Bu sayfaları ve kişileri belirleyin” talimatı üzerine harekete geçen Bilişim Polisi, Facebook üzerinde söz konusu profilleri ve hakaret içeren yazı ve görüntüleri tek tek saptadı. Tespit edilen yaklaşık 3 bin profil hakkında yasal işlem başlatıldı.

Peki bu ne anlama geliyor? Dava, Başbakanın şahsını ve haklarını koruması olarak görülebilir. Ancak eğer ben bu yazıyı yazarken tekrar tekrar okuyup “acaba hakaret içeren bir şey var mı” diye düşünüyorsam, durum bundan biraz daha karmaşık demektir. Çünkü bunu Ajdar’a internet üzerinden “lan salak adama bak, şarkı söylemesini bile bilmiyor” cümlesi ile karşılaştıramayız. Biliriz ki Ajdar Bilişim Polisini devreye sokup internet sitelerini kapatmaz, bunu istemez, peşimizden Cumhuriyet Savcıları takip başlatmaz.

Bu durum hem yazarların durumunu, hem de Facebook üzerinde futboldan siyasete kadar her konuda yorum yapmayı daha zor bir hale getiriyor.

Kişisel fikrimi sorarsanız amaç bu değil, ama yarattığı sonuç ortada.

Üç binin üzerinde kişi için takip başlatılmış. Bu insanlar evlerinde bilgisayar karşısında arkadaşlarıyla konuştuklarını düşünürken, birden bire adaletin karşısında hesap vermek durumunda kalacak.

Açık söylemek gerekirse bazıları daha şanslı. Bir kesim Yılmaz Özdil’in yazılarını paylaşarak, “ben yapmadım o yaptı hakareti, ama çok zekice kelime oyunlarıyla süsledi o yüzden dava açılamaz” diyor ve içlerindekini rahatça dökebiliyor. Bazıları ise “Ulan şu adamın yaptığına bak, çocuklarımızın geleceğinden endişe ediyoruz, ben İran’da yaşamak istemiyorum, zaten bu insanlar…” diye başlayarak devam eden cümlelerde bazen şirazeyi kaydırabiliyor. Başbakan bunları da hakaret olarak alıyor mu almıyor mu bilemiyorum. Nerede “kişiliğine” saldırının başladığını da bilemiyorum. Davos sırasında moderatör koluna dokununca ne kadar asabının bozulduğunu bu yazıyı okuyan çoğu kişi hatırlıyordur. Karikatürlere karşı açılan davalardan ve kopan fırtınalardan bahsetmiyorum bile.

Sarkozy’nin İnternet sitelerine karşı açtığı savaşın üzerinden daha iki hafta geçmeden başbakanın yaptığı bu hamle, tüm dünyada yeni bir döneme girildiğini gösteriyor bence. Çocuklarımız bizim bildiğimiz anlamda internetin özgür bir yer olduğunu wikipedia’dan öğrenecek. Onlar söyledikleri şeylerin, yaptıkları hareketlerin sonuçlarının olacağını bilerek büyüyecek.İnternette konuşmak şimdiki kadar kolay olmayacak.

Bu takip nasıl sonuçlanır bilmiyorum. Herhalde bir sonuç alınır, kişiler bulunur. Zaman ilerledi, Sivas katliamındaki zanlıların da IP adresleri üzerinden takibi yapılsaydı dava çoktan karara bağlanmış olurdu herhalde. Hakaretler söz konusu olduğunda hep aklıma gelen ve Sivas’tan sağ kurtulmayı başarmış Aziz Nesin’in dediklerine kulak vermek gerekiyor diye düşünüyorum;

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş…
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi…
Ne gece, ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz…
Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde…
Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik…
Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde…
Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor…
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim…
Ama bir başka seven yok benim
benim sustuğum biçimde…