Dünyanın zirvesinden telekomünikasyon izlenimleri – 2

Telia Sonera ile gezimizin ilk durağı Nepal oldu. Nepal ilginç bir ülke. Direksiyon İngiltere gibi sağ tarafta bulunuyor ve trafik bize göre ters taraftan akıyor. Ama ben bunun böyle olduğunu gezimizin birinci saatinin sonunda anladım çünkü karmakarışık bir yolda gidiyorsunuz. On binlerce motosiklet, ve binlerce minik araba var. Arabalara konan vergi yüzde 260 olduğundan kimse pahalı arabaya binemiyor.
30 milyonu aşkın nüfusun yüzde 25’i kentsel ortamda yaşıyor ve yaş ortalaması sadece 21. Bunun sebebi insanlar birden çocuk sahibi olaya kafayı takması değil: Ölüm oranları çok yüksek ve insanlar bunu kanıksamış durumda.
Halkın yüzde 25’i “onların” yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Onların zenginlik sınırı Türkiye’de birçok orta halli insanın yaşamayı seçmeyeceği bir yer. İşsizlik ve okuryazarlık oranı yüzde 50.
Ama bunlar bu insanları dünyanın en mutsuz insanı yapmaya yetmiyor. Keyifleri yerinde, 30 milyonu aşkın tanrılarına dua ediyorlar. Ramba isimli Tanrıları her şeyi yaratıyor, Krişna isimli Kazanova Tanrı yardımcıları oluyor, Şiba isimli yıkım Tanrısı onların hayatlarını yıkıyor ki yerine yenileri gelebilsin… Halkın bazı kesimleri Karma felsefesine inanıyor. Daha güzel ve müreffeh bir insan olarak yeniden doğabilmek için günah sevap dengesini, yani Karma’yı pozitifte tutmaya çalışıyorlar. O kadar sakinler ki İngiliz ordusu içine konuşlanmış dünyanın en ölümcül askerlerinin onlardan çıktığına kimseyi inandıramazsınız.
Bu insanlar içinde 2003 yılında Telia Sonera giriş yapıyor. Mero isimli bir GSM şirketiyle pazarda kendine yer arıyor. İnternet ve sabit hat penetrasyonu halen yüzde 3’ler seviyesinde ülkede Aralık 2011 itibarıyla mobil penetrasyon yüzde 47’ye çıkıyor ve kapsama alanını dünyanın en yüksek dağlarının olduğu bölgede nüfusun yüzde 90’ına çıkaran Telia Sonera, yüzde 47 pazar payıyla lider oluyor.
Gelirler 2009’da 90 milyondan 2010’da 155 milyona çıkarken 2011 yılının sonunda 280 milyona çıkacağı öngörülüyor.
Ncell yetkilileriyle birlikte bir köye ziyarete gittik. Ülkede zaten çok az olan elektrik bu köyde hemen hemen hiç yoktu. Bir çocuk gördük bize yol gösterecek. 8 yaşında bir ufaklık, süper İngilizce konuşuyordu. İngilizceyi köyün duvarları sazdan yapılmış okulunda öğrenmişti. İneklerin gezdiği tavukların ortada gezdiği köyde her eve akılı telefonlar girmişti. Köye yapılan bir baz istasyonu insanların hayatını değiştirmişti. Anayoldan 20 dakika yürüyerek gidilen bu köy, cep telefonunun oradaki varlığı ve bir baz istasyonuyla inanılmaz bir yere gitmişti.
Ama sihirler ve milyonlarca tanrılar ülkesi Nepal’de esas yaratılan sihri vurgulamak lazım: Ncell, 4.5 dolarlık kişi başı gelirle yüzde 50’nin üstünde faiz ve vergiler öncesi kar oranı yakalamış. Bu kadar küçük ve dar ekonomili ülkede, gerçekten yaşayacak yeri olmayan insanların mobil iletişime yatırdıkları para ve bundan elde edilen kar çok dikkat çekici. Üstelik Ncell, insanların konuşabilmesi için Everest’in zirveye çok yakın bir kısmına, 5.200 metre yüksekliğe her parçası sırtta taşınarak götürülmüş baz istasyonu dikmesine rağmen bu karlılığı yakalayabilen bir şirket.
Karlılık korkusuyla teknolojiden ödün vermiyorlar, orası tamam ama sosyal sorumluluk projelerinin de peşini bırakmıyorlar. Çatısı sazdan yapılmış duvarı olmayan okulları normal okul standartlarına çevirme çalışmaları; sırf çocuk ve kız olduğu için köleleştirilebileceği düşünülen insanların korunması ve elektronik kütüphane kurma adımları sosyal sorumluluk hareketlerinin temelini oluşturuyor.
Ekonominin tamamına yakınının tarıma dayalı olduğu, dünyanın en büyük fırtınalarının düzenli olarak vurduğu, 2011’de üç başbakanın değiştiği, meclisinde 36 parti olan, coğrafi zorluklarla baş etmeye çalışan grevler ülkesi Nepal’de kullanıcılar en ucuz olmayan ama daha iyi çeken Ncell’i birinci şirket haline getirmişler.
Bir başka deyişle söylemek gerekirse… Eğer bu kadar zorluk yaşayan ülkede birinci GSM operatörü tercihinin sebebi ucuzluk değilse, Telia Sonera’nın 2000’li yılların başında yarattığı yaklaşım doğrudur.