Babacan Turkcell hakkında düşündüklerini anlattı

dugumTurkcell’in başından gelen geçenler konusundaki yorumlarımızı bugün Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın anlattıklarını vesile yaparak yorumlamaya çalışmak isterim.

Öncelikle dünkü toplantının iptalini ben biraz eşyanın tabiatı olarak görüyorum. Sonuçta arada bariz bir uyuşmazlık olduğu verilen ve verilmeyen demeçlerden çok belliydi. Dünkü konuşmaları arka arkaya dizdiğimizde benim edindiğim izlenim, Rus tarafla Karamehmet tarafı arasındaki anlaşmazlıkların genel kurul yapılmasına gerek bırakmayacak kadar ayyuka çıkması ve toplantının mümkün olduğunca ötelenmesinin yararlı olacağıydı. Turkcell Tepebaşı binasının önündeki çadıra konuşlanmış gazeteci arkadaşlardan edindiğimiz izlenim aslında oraya çoğunluk hissedarlarının geldiği yönündeydi. Çoğunluğun sağlanamaması yüzünden toplantının yapılmaması bende uzlaşmama yönünde uzlaşmış ortaklar olduğu izlenimini uyandırdı. Ancak bu söylediklerimin hiçbiri somut bir veri ya da belgeye dayanmıyor. Tamamen yapılan açıklamalardan yaptığım çıkarımlar bunlar.

Devletin konuyla ilgili bakış açısına gelince… Bugün BTK başkanı Tayfun Acarer’in verdiği demeçlere kulak kabartınca gördüm ki şu anda onların tarafına yansımış acil bir yapılacak işler listesi yok. Başkan halen eğer yönetim değişirse konunun bize aktarılması lazım tarafında duruyor. Manşetlere geçecek bir açıklama yapmıyor ya da yapmaktan kaçınıyor. Onların ajandasının önemli bir bölümünü oluşturmuyor belli ki.

Bugün Bloomberg ve Habertürk’e yansıyan açıklamalarda gündemi Ali Babacan’ın oluşturduğu gözleniyor. Babacan, “Şimdi yine çıkmaza girerse SPK, birkaç adım atacak mecburen” dedi.  Sonuçta böyle bir şirketin yönetimsiz kalması, başıboş kalması mümkün değil. Biz, buna izin veremeyiz” dedi. Babacan’ın söylemleri içinde en dikkati çeken bölüm ise küçük hissedarların çıkarlarını koruma vurgusu.

Bu noktada aslında herkes 17 kez yutkunarak konuşuyor, sorulması gereken şu soruyu kimse sormuyor: SPK’nın borsaya açık şirketler üstünde elbette ki bir koruyucu etkisi olacaktır. Bu anlamda birçok ülkede yanlış sayılsa da yönetim kuruluna müdahale, oraya adam atama, atanacak kişileri seçme gibi adımlar “anlaşılabilir”. Ama yer ve gök bir araya gelse, kimse orada kimlerin olmaması gerektiğini söylemeyi mantıklı gösteremez. Yani SPK diyebilir ki Telia Sonera, Alfa ve Çukurova grubunun yönetim kurulundaki temsiliyetlerini ikiden bire indirdim. Ama Ahmet olmasın, Mehmet olmasın, onları görevden uzaklaştırın… Bunu söylemek kanuni olabilir ama meşru ya da akil değildir. Kaldı ki gelenlerin yönetsel yeteneklerini tartışmak bize düşmez ama telekomünikasyon dünyası tecrübeleri için bir minimum çizgimiz olması gerekirdi. Özelikle devlet tarafından gelen isimlerde bu tecrübeyi görmekte gerçekten zorlanıyorum.

Bu arada Babacan verdiği demeçlerde ortakların yönetim kuruluna isim dahi öneremediğini söylüyor. Bu noktada kamuoyunu yanıltmamak lazım. Gazetelere, hatta TKNLJ’de bu önerilen isimler yayımlandı. Bu isimleri ilgili herkes okudu ve fikir beyan etti. Devlet bunların üstünü mü çizdi, yoksa SPK taraflı mı buldu bilmek imkansız. Ama isim önerilmedi değil.

Şu anda gerçek anlamda düzenli operasyonel karlılığa sahip bir telekomünikasyon şirketinden bahsediyoruz. Telkoder’den Yusuf Ata Arıak’ın izlenim ve araştırmalarına göre iletişim sektörü üç yıldır yerinde sayarken Turkcell’e özel bu karlılık çok önemli bir şey. Kesinlikle bu pazarı korumalıyız. Türkiye’nin en stratejik pazarında kendine göre farklı sivri köşeleri olan Rus, İsveç ve Türk ortakların arasını hiçbirini kayırmadan bulmak, bu hükümet ve devletin başarabileceği bir şey.

Ben şahsen bu konuda bir gazetecinin başbakana soru sormasını ve onun görüşlerini iki satır da olsa dile getirmesini bekliyorum. Sadece birkaç kelimeyle, ama başbakanın ağzından bu işe özel çıkacak birkaç kelimeyle bu işlerin yoluna gireceğine inanıyorum.