Gökhan Duyarlar ile konuşmayı ne zamandır istiyordum. Çünkü sizin de takip ettiğiniz gibi girişim konuları sitemde ve kafamda apayrı bir öneme sahip. Gökhan girişen ve giriştiren kategorisinde en azından uzaktan bakıp bültenlerini okuduğumda enteresan bir yere sahip.
İlk mesajlaşmalarımda girişimci ne olmalı yatırımcı ne olmalı gibi konu başlıkları üstünden konuşma isteğimi ilettim. Nazikçe kabul ettiler. Ataşehir girişinde oraya özgü çok şaşalı binalardan olmayan bir yapıda yerleri. Röportaja geldiğimde iki dakika gecikeceğini söylediler. Tam bilgisayarı açarken içeri girdi şiş ama güleç gözleriyle.
İlk selamlaşmadan sonra “yeni bir girişimimiz var da” dedi, “gece boyunca sabaha kadar onun başında durup ne kadar indirildiğine baktık…” Uykusuzluk da üstünden yorgunluk yoktu gözlerinde. Kırmızı ama pırıl pırıldı gözleri. Röportajı bu bakış açısı şekillendirdi: Aynı anda hem girişimci hem de yatırımcı, ama çok heyecanlı bir patron…
Biraz yakın geçmişinden bahsettik. Çok erken yaşlarda çok büyük kurumsal şirketlerin tepe yöneticiliğini yapmış, “bu ilerde CEO olur” dedikleri tiplerden. Kurumsal şirketlerde çok gördüm onun tarzında insanları. Superonline da dahil birçok şirkette üst düzey yöneticilik yapıp patrona direkt raporlamasının ardından artık yeter diyerek kendi işini kurmuş. Girdiği pazarlardan doğru zamanda ayrılmayı bildiği için para kazanmış. Sonra girişimciliğin dibini görünce yatırımcı olma kararı almış. Yatırım yaparken de girişimcilik ruhunu iyi bildiği için çevredekilerin bir tık önüne geçmiş. Bu arada yatırımcı oldum diyerek girişim işini bir kenara bırakmamış. Hala o taraftan devam ediyor.
Girişim yapanları iki ayrı kategoride sınıflandırıyor: Babadan zengin çocuklar ve sıfırdan girenler… Babadan zengin olanları, ailede yatırımcılık kültürü olanları çok ilginç bir biçimde daha zorlu bir maratonun içinde görüyor: “Aile şirketlerinden gelenler, hala yapacakları her yatırım için aile büyüklerinin onayını almak zorunda. Bu da onların girişim ruhundan uzak kalmalarına neden oluyor…” Bu tespitine çok katılıyorum. Her ne kadar Türk Telekom reklamlarında bu olay ailenin zeki ve fırlama oğlu çok güzel öneriler getiriyor olsa da durum gerçekte öyle değil. Kendi parasını yönetmeyi bilen kendi kararlarını alan gençler bu alanda Duyarlar’ın dediği gibi milyon dolarlık değere sahip diğerleriyle karşılaştırılınca…
Basit bir örnek veriyor: Milyar dolarlık operatörler var. Peki geleceğin iletişimi deyince aklınıza hangi firma geliyor? Tabii ki WhatsApp… Bir milyarlık kullanıcı kitlesine iletişimi açınca şirketlerin SMS trafikleri bir anda yüzde 40’lara varan oranlarda düştü. Şimdi sesli iletişimi açınca ne olacak? Bunu hep beraber göreceğiz. Çok büyük kahin olmaya gerek yok.
Peki girişimci dediğiniz adamların başka hangi özelliklerinin olması gerekiyor? Öncelikle iş için para isteme anlamında ayaklarının yere basması gerektiğini vurguluyor Duyarlar:
“Benden hemen 5 milyon dolar isteyene soruyorum “hayatında hiç 5 bin TL saydın mı elinde tuttun m onu kazanmak için çaba harcadın mı” diye. İlk aldığı parayla hemen gidip BMW alıp bir yılda harcaması gereken parayı bir ayda ona buna harcayan adamın işi imkan yok tutmuyor. Çayını kendi yaparken bir anda çaycı tutuyor. Kolundaki saati Rolex ile değiştiriyor. Üç kuruşluk muhasebe işi için muhasebeci tutmaya çalışıyor. Ofisi büyütüp lüks semtlere taşıyor…”
Evet bu anlamda çok haklı. Gerçekten de para harcamayı bilmeyen insanların bir anda paraya kavuşunca bunu her tarafına sürmeye çalışması çok acıklı bir durum oluşturuyor. Üstelik fikir mükemmel de olsa yanlış harcamayla bir anda işlevsiz hale dönüşüp tarihin karanlık sayfalarına taşınıyor.