Türklerin saat ayarlamayla imtihanı

Ahmet Hamdi Tanpınar “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adında bir roman yazmış, Batı ile Doğu arasında kalan Türk insanının içinde bulunduğu trajikomik durumu anlatmaktadır. Aradan geçen birkaç on yıl, ülkemizin hala, hem de saat konusunda, aynı polemikleri yaşadığını gösteriyor bize…

Tüm dünyanın gün ışığından daha fazla yararlanabilmek için icadettiği bir yaz saati kış saati uygulaması var. Kışa doğru gündüz güneşinden faydalanmak yaza doğru ise daha çok akşam saatlerini kullanmak için yapılan bu uygulamanın en güzel yanı, dünyadaki birkaç marjinal ülkenin (İran vs.) dışında herkesin bunu kabul etmesinde yatıyor. Bu yüzden de herkesin her zaman kullandığı telefon ve bilgisayar işletim sistemi kullananlar bunu otomatiğe bağlamış durumdalar.

Biz farkına varmayız ama saatlerin ayarlanma zamanı geldiğinde bilgisayarınız merkezden emrini alır ve anında saati doğru yere getirir. Siz sabah kalktığınızda her şey sizin için hazır olmuş olur. Bunun tarihleri genelde sene başından, 6 ay ila bir yıl öncesinde beli olur.

Geçtiğimiz günlerde devletimiz saatleri ayarlama enstitüsü mantığıyla tüm dünyanın tersine gitti. Saatlerin ayarlanacağı tarih olan 27 Mart’a sayılı günler kala saatlerin o gün ayarlanmaması gerektiğini, çünkü aynı gün üniversiteye giriş imtihanı olduğunu, saatlerin ertesi gün ayarlanması gerektiğini die getirdi…

Aman ne olacak bir gün sonra değişsin saatler diyenler için hemen hızlıca birkaç küçük noktaya dikkatlerinizi çekelim:

Microsoft için bütün Türkiye’deki bilgisayarların bir gün önce ya da sonra değişmesi o kadar kolay bir şey değil. Hani altı ay önce söyleseler… Olmadı birkaç hafta önce söyleseler… Aman bilgisayarlar da bir gün öncesinde değişsin diyenler acaba bir havaalanını düşündüler mi? Havaalanına gelmekte olan uçaklar için ve onları karşılayacak olan kule için ve onların inmesini bekleyen yolcular için yaşanacak polemiği düşünün. Veya ilaç saati gelen bir insanın yaşayacaklarını. Veya finansal bir işlem gerçekleştirmek isteyen insanların bir saatte kaybedebileceklerini…

Siz de yavaş yavaş sıkılmadınız mı tüm dünyaya kendince meydan okumaya çalışan bu zihniyetten?