Türkiye’nin otosansür yönünde attığı Ekşi adımlar…

Olay: Adnan Oktar, geçtiğimiz sene kendisiyle ilgili Ekşi Sözlük’te yazılan yazılardan rahatsız olur. Sıkça ve çok iyi yaptığı şeyi yaparak savcılığa başvurur. Savcılık uygulamak zorunda olduğu kurallar kapsamında Ekşi Sözlüğe yazı yazanların IP adreslerini sorar. Ekşi Sözlük Türkiye’de bağlı bulunduğu kurallar kapsamında vermek zorundadır. Çünkü avukatı şimdiye dek yapmak zorunda olmadığı hiçbir şeyi yapmamıştır. Ve IPler verilir. Ve polis IP sahiplerini tespit eder. Onları teker teker görüşme odasına çağırır.

Ekşi Sözlük yazarlarının bir kısmı olayı protesto eder, bir kısmı öyle nicklerin arkasına saklanıp yazmak güzel mi oluyormuş bak yakalarlar adamı der, bir kısmı korkarak geriye dönük bir biçimde girdilerini silmeye başlar, bir kısmı konuyla hiç ilgilenmez bile.

Aslında olay, bizim kurulurken dikkat etmediğimiz bir düzeneğin çalışmaya başlamasından kaynaklanıyor. Bir lastiği V şeklindeki bir dalın kollarına takıyorsunuz. Sonra bu lastiğin ortasına irice bir taş koyuyorsunuz ve bekliyorsunuz. Bıraktıktan sonra “aa gitti birinin kafasını yardı olmaz böyle şey” diyorsunuz. Evet lastiğin olayı bu. Lastik bunu yaparken taşıdığı taşın kimsenin kafasını gözünü yaracağını düşünerek sahip olduğu kinetik enerjiyi içine atmaz. Sallar gider. Görevini yerine getirir. Maalesef kanunlar yapılırken böyle yapılmış. Bu saatten sonra niye böyle diye kavga etmek doğru değil.

Önce bizim bir takım hak ve özgürlükleri, tanımlarını, sebep olacağı yanlışları masaya yatırmamız gerekiyor. Mesela anonim olmak bir hak mıdır? İnsanlar bu hakkı kötüye kullanır ve size kafa göz girerlerse bu konuda adım atmak sansürcülük müdür? Sansürü yapmaması gereken insanlar var mıdır? Mesela “küfür edilirse Adnan Oktar hakkını arayamaz ama Kemal Kılıçdaroğlu hakkını arayabilir” gibi bir seçme özgürlüğü var mıdır?

Gelelim başlığın içerdiği sansür kelimesine… Kimsenin kafasında tam olarak netleşmemiş sansür mü değil mi konusunda benim sansür demem söz konusu değil. Ben sadece farklı bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sansür insanların kafasında başladı. Ekşi Sözlük yazarlarının “ben geçmiş yazılarıma baktım birkaçını sildim” demesi kafalardaki otosansürü işaret ediyor bizlere. O otosansür ki bir kez başladı mı “dur ben bunu da yazmayayım” cümlesi kuruldu mu nerede biter bilinmez.

Açıkçası işin bu yönü beni her şeyden daha çok korkutuyor. Zaten yeni yeni konuşmaya başlamış ülkemizin insanlarının kendilerini otosansür içine hapsetmeleri ve konuşmayı bırakmaları beni çok üzer.

Ben konuşuyorum. Bu anonim bir site değil. Adım, sanım ve adresim belli. Yazdığım, hatta zaman zaman ağır yazdığım çoğu kişiyi ismen cismen tanıyorum. Çoğu zaman bir araya geliyoruz. Hatta çoğunluğu eskiden beraber çalıştığım, halen iş ilişkisi içinde bulunduğum ya da bulunabileceğim kişiler. Bu beni daha dikkatli konuşmaya sevkediyor mu? Söylemem gereken bazı şeyleri dilimi ısırarak susuyor muyum? Bunun yorumunu gerçekten sizlere bırakıyorum.

Ama anonim bir siteden sallama hakkım olsaydı sanırım bundan daha az dikkatli yazmazdım. Yine de “sanırım” kelimesini bir rezerv olarak kenarda tutuyorum.

Ekşi Sözlük’ün avukatı Başak Purut’a, sahibi SSG’ye bu noktada verilecek zor kararlar için zihin açıklığı diliyorum. İfade vermeye giden yazarlar en azından şunu bilmeliler: Şu anda Ekşi Sözlük’e değil, tarihe not düşüyorlar.

Olayın Sabancı Üniversitesi’nde Dijital Mahremiyet toplantısının yapıldığı gün ortaya çıkması ise bambaşka trajikomik bir mevzu.

Ekşi Sözlük’ü takip edin. Başımıza gelecek şeylerin erken semptomlarını barındırıyor bünyesinde. Türkiye ve dünyadan bir metre dört parmak önde gidiyorlar hep…