Türkiye’de eşine çok da rastlanmayan bir yazılım başarı hikayesi

Yıllardır yazılım konusunda, yazılım üretenler konusunda yazılar ve hikayeler yazdım. Başarı öyküleri gördüm, o anlarda başarı sandığım sonrasında aslında günü kurtarmak olan öyküler gördüm. Başarısızlıklar gördüm daha büyük başarılara taşıyan.

Bir arkadaşım; başta yazılım evi sandığım, ufak tefek dikey, pazarların yıldızı olabileceğini düşündüğüm bir ekiple tanıştırdı beni. Adı Hitit olan bu şirketin adı eski notlarımda vardı. Havacılıkla ilgili yazılımlar yapıyorlardı. En azından ben başta öyle sanıyordum.

Hitit’in ilginç bir yapısı var. 1994 yılında Türk Hava Yollarında çalışan iki kadının muhtemelen ebeveynlerinin deyimiyle gül gibi mesleklerin bırakıp girişimcilik yapmaya karar vermesiyle hayata geçiyor. 1994, ülkenin krizlere girmesinden hemen önce, Türk Hava Yolları’nın bir devlet memuru güvencesine alıp özel şirket maaşı verdiği zamanlar. Girişim ve şirket kurma diye bir kavram ülke gündeminde değil.

Nur Gökman 1949 doğumlu. İstanbul Üniversitesi’nde, muhtemelen sağcı solcu tartışmalarının arasında o zamanın kadınlarının çok yapmadığı bir şeyi yapıp matematik ve fiziği anı anda okumuş. THY’nin bilgi işlem departmanlarında yöneticilik yapmış. Ki 1990’lar, 1980’lerin hemen öncesinde yeşil ekranlı IBM’lerle tanışan ama bunu bir türlü bünyesine sokamayan şirketin bilgisayarları tam anlamıyla kullanmaya başladığı dönemler. O zamana kadar bilet satışta bir terminalde veri girilirken diğer terminalde bilmem ne tuşuna basarak onaylı yolcuya yedeğe atabilme kavramı vardı veya önüne ekran geçiren herhangi bir çalışan kendisi hakkında amirlerinin yazdığı kıdemle ilgili raporları okuyabilir ve amirine küsebilirdi.

İşte o Nur Gökman, Dilek Ovacıklı ile birlikte Hitit’i kurup kendi yazılım ürünlerini ortaya çıkarmak için harekete geçtiler. Önce çok uçan yolculara kıyak programı olarak bildiğimiz Frequent Flyer’a yönelik çalışmalar yürüttüler. Bu işte öylesine tutuldular ki dünyanın faklı yerlerinden farklı büyüklüklere sahip 40 havayolu şirketi bunu kullanmaya başladı.

Şirketinin bir kısmını, bu işleri dünyada en çok ve en iyi yapan bir başka şirket satın aldı. Çok da konuşulan bir şey değil ama Türkiye’de sessiz sedasız üretilen yazılım, dünyanın bu konuda en çok satan yazılımcıları tarafından satın alındıktan sonra bu dünya devi kendi yaptığı işi çöpe atarak Türk tarafının yaptıklarını kullanmaya başladı. Yani rakiplerini yok etmek için değil konusunda iyi olan bir şeye sahip olabilmek için yaptılar bu satın almayı.

Bugün ne yapıyorlar? Bir havacılık şirketinin ihtiyaç duyabileceği her tür yazılımı ve altyapıyı sağlıyorlar. Bir başka deyişle eğer uçağınız ve eser miktarda personeliniz varsa gelip Hitit’ten hizmet alarak çalışmaya başlayabiliyorsunuz. Neler sağlayabilir ki Hitit şirketlere? Dünya üstündeki indirimli bilet satış acentelerine veri sağlamaktan, ilk satışa çıktığında indirimli sonra giderek pahalanan bilet prosedürlerine, bagajın nasıl verileceği ve doğru terminasyona nasıl gönderileceğine, uçtuğunuz yerden kazanacağınız millerin ayarlanmasına, pilotların gittiği yerde kaldığı otelde sorun çıkarsa bunların sisteme raporlanmasına, havayolu şirketinin mobil uygulamasının hayata geçirilmesine kadar her şey. Ve bu sayabildiklerim onların yapabildiklerinin binde biri bile değil.

Peki bunlar neden ve nasıl bir fark yaratıyor? Hitit çok ve kaliteli yazılım yapmasının ötesinde diğerlerinden nasıl ayrılıyor? Çünkü o kadınlar tarafından kurulmuş bir şirket. Aklını kullanan kadınlar tarafından. Narin ve uzun topuklu kadınlar değil, ellerini çamurun içine sokup, en tehlikeli savaş ortamlarına girip orada her tür pisliğe yatkın Amerikan rakip şirketlerini kadife eldivenlerle döven bilekli kadınlar. “Bakın bizde ne çok kadın var” diye zaten yapması gereken şeyi reklam etmeden çok kadın istihdamı yapıp şirketini tıkır tıkır yöneten düzgün insanlar.

Şirketlerinin önünde yatıp başarı öykülerini her gün söküp almak gerekirken 25. yıl buluşmalarında onlarla beraber olduk. Toplantıda Afganistan, Almanya, Angola, Gana, Kazakistan, Mısır, Namibya, Nijerya, Suudi Arabistan, Pakistan, Ürdün, Tanzanya, Tunus, Türkmenistan, Yunanistan’dan uzmanlar, üst yöneticiler ve konuşmacılar vardı. Normalde gazeteler ve sayfalar yıkılırdı böylesi bir etkinlik için. Ama onlar koskoca şirketlerin CEO ve CIO seviyesindeki isimlerini minik bir otelde iddiasız kahve içiminde toplantı aralarında arkaya konmuş bir masada ping pong oynarken ağırladılar ve herkes bundan mutlu oldu.

Türkiye’de bu tip insanların var olduğunu biliyorum çünkü hep bu tarzda insanlarla karşılaştım. Sunset’te batan güneşe doğru yengeç bokuyla renklendirilmiş suşi yiyip kolum kadar puro tüttürürken değil de beyin beyine iletişim kurabildiğim insanlardan daha çok haz ettim. Ben bu insanları sevdim. Onların anlattıklarına göre devlet onları gurbet ellerde yaban bırakmamış. Satış yapabilmeleri için gücümüzün yettiği her tür kuruma girmelerine destek vermiş. Çok hoşuma gitti bu.

Haydi bu insanlara bunu nasıl yaptıklarını daha yakından soralım. Bu insanların başarı öykülerini orasından burasından çekiştirip diğer benzer şirketlerin üstüne olacak kıyafetler haline getirelim. Bu insanların doğrularını minik kağıtlara yazıp başucumuza asalım ki belki bir işimizde bize yardımcı olur.

Teşekkürler Hitit…