Jeremy Burton abi teknolojiye atar yapmış

9686165724_39855ac70d_oEMC pazarlama direktörü Jeremy Burton teknoloji konularına sert girmiş. Başlıklarıyla dediklerine girelim. Altına da benim yorumlarımı görün. Benim yazdıklarımı dağıtabilecek bir basın bülteni mekanizmam yok. Ama Burton abinin var…

Gerçekten Giyilebilir mi?

Dünyanın dört bir yanındaki Apple fanatikleri, giyilebilir teknoloji ürünlerinin Apple Watch’ın ortaya çıkışı ardından yaygınlaşacağı beklentisi içindeydi. Ben o kadar da emin değilim. Bir gerçeği kabul edelim; 35 yaş altı kimse artık saat takmıyor. Bunun yerine her konuda akıllı cep telefonlarına güveniyorlar. Şu an bu pazarı destekleyen tek kitlenin, tüm gün Bluetooth kulaklıkla gezen insanlar olduğu düşünülürse, giyilebilir birçok teknoloji ürünü başarısız olacaktır. Elbette tamamı değil. Sektörü olumlu yönde etkileyecek olan; nabız, tansiyon gibi hayati verileri ya da sağlıkla ilgili etkinlikleri takip eden FitBit ya da JawBone gibi bağımsız, teknoloji ürünleri büyümeye devam edecek ve spor giyimin, ayakkabıların ya da ekipmanların bir parçası olacak.

Evet 35 yaş üstü kimse saat takmıyor. Ama gözü bozuk olmayanlar da gözlük takmıyor. Diğer taraftan 10 sene önce kimsenin tableti yoktu. 20 sene önce kimsede cep telefonu yoktu. 25 sene önce internet yoktu… Yani alışkanlık yok diye bu aletler kullanılmaz demek cahilliktir demek istemiyorum ama kendimi tutmakta gerçekten çok zorlanıyorum.

“Suçüstü” Yakalanan Tüketiciler

Mobil cihazlar hemen hemen her sektörde yeni teknolojilerin geliştirilmesi için itici güç görevi görüyor. Mobil cihazları iş yaşamına uyarlayan ve hizmetlerini bu cihazlara taşıyan işletmeler, tüketiciyle doğrudan bir ilişki kurabiliyor. Bu da pazarlamacılar için adeta Nirvana’ya ulaşma fırsatı yaratıyor. Zira tüketicileri “suçüstündeyken” yakalama imkânına sahip olarak, dikkati ilgili ürün ve hizmetlere toplayabiliyorlar. Tüketicilerin mağaza içindeki konumu hakkında bilgili olan bir perakendeciyi ya da egzersiz rutinlerinden ve müşterilerinin sağlık durumlarından anlayan bir spor giyim mağazasını düşünün. Tam bir altın madeni değil mi? Ancak tüketiciler kararsız ve sabırsız. Birçok şirket bu konu üzerinde yıllardır çalışıyor. Konunun yakın zamanda kapsamlı bir şekilde yaygınlaşmasını bekliyorum. Bu da çok büyük miktarlarda verinin gerçek zamanlı olarak işlenmesi gerekeceği anlamına geliyor. Bellek içi veri tabanları ve flash depolama gibi teknolojilerin de kullanımını oldukça artıracak.

Şimdi bir spor mağazası düşünün. O kadar büyük ki içinde ürünler kayboluyor. Müşteriler ne alacaklarını bilemiyorlar. Pazarlamacılar nasıl mal satacaklarını bilemiyorlar. O mağazalarda yeni hayata geçen teknolojiler sayesinde ürünler satılmaya başlanıyor. Düşündünüz değil mi? Şimd o mağazalardan kaç tane var onu düşünün. Cebinde parası olan insanlar o ölçekteki bir mağazaya kaç kere gider onu da düşünün. Sonra da bu mağazadaki ürünü pazarlamak için herkesin cep telefonuna yapacağınız yatırımı düşünün. Çok acayip değil mi?

Asıl Konu Yazılımla İlgili

Geçtiğimiz 10 sene içinde birçok şirket yazılım işini bıraktı. BT departmanları, veri merkezi altyapısı yönetme ve ERP sistemlerinin kurulumunu yapma konusunda uzmanlaştı. Önümüzdeki 10 sene içinde hemen hemen tüm sektörler, yazılımlarla yeniden tanımlanacak ve bu yazılımların birçoğu da mobil cihazlarda ortaya çıkacak. Akıllı telefonlar ve tabletlerin dışında otomobillerde, uçak motorlarında, koşu ayakkabılarında ve hatta insanlarda! Tesla’yı düşünün. Tesla elektrikli bir otomobildir, öyle değil mi? Evet, ama dahası, Tesla yazılım-tanımlı bir otomobildir. Tesla, Apple’ın cep telefonu deneyimine yaptığını araç sürüş deneyimine yapmıştır. Otomobiliniz artık üzerinde yenilikler yapılabilecek bir yazılım platformudur. Bu şekilde yenilikler yapmayan şirketlerin ömrü uzun olmayacak.

Bu trend, aynı zamanda bizi de yakından ilgilendiriyor. EMC’nin de içinde olduğu veri merkezi altyapısı sektörünü bunun dışında tutmuyorum. Veri depolama dizilimleri, sunucular, ağ sistemleri ve tüm veri merkezi sistemleri, gelecekte akıllı yazılımlarla çalışacak ve yönetilecek.

Bu bir trend değil mevcut durumun tespitidir. Geleceğe yönelik bir şey değildir. Mesela geleceğin enerji trendlerini veriyorum petrol çok önemli desem muhtemelen konuşma yaptığım yerden beni sopayla kovalarlardı. Şirketlerin hepsi zaten bu konuma geldi. Şunu dese yine anlardım: Mevcut mobil cihazlar o kadar kuvvetlenecek ki tüm yazılımlar fazla değiştirilmeden o aletlerde çalışabilir hale gelecek…

Çevik Yazılım Geliştirme + Y Kuşağı = Yeni BT

Önümüzdeki 10 sene içinde işin dönüşümünü yeni, farklılaşmış, mobil cihazlar üzerinde çalışan yazılımlar yönlendirecek. Ancak bu yazılımlar, 20 sene önceki gibi olmayacak. Şu an 40’lı yaşlarda olanlarımız, okulda yazılım geliştirme yaşam döngüsünün geç bir evresinde herhangi bir değişiklik yapmanın pahalı bir iş olduğunu öğrendi. Bu yüzden de gereksinimleri erkenden belirleyip değişimle savaşmak zorundaydık. Değişim kötüydü. Birçoğumuz meslek yaşamımız boyunca, yıllarca süren ve sonuçta yanlış şeyi veren projeler üzerinde çalıştık.

Eğer işte dönüşüm olacaksa, bu dönüşümü işletmenin kendisi yönlendirecek. Daha çevik teknikler benimsenecek, iş öncelikli olacak ve sonra işten gelen geri bildirimlere göre birkaç haftada bir yeniden bu döngü tekrar edecek. Burada BT için yeni bir modelden bahsediyoruz. Neredeyse anında mükâfat ve memnuniyet sunan, iş yaşamına bu dönemde başlayacak olan Y Kuşağı için, oldukça uygun olan bir model. 2015 BT’nin merkeziyetten uzaklaşma sürecinin başlangıcını temsil edebilir. BT operasyonları merkezi kalmakla beraber, yazılım geliştirme ise farklı iş birimlerine geçecek.

Bu cümleler çevik yazılım geliştirme için mi söylendi yoksa konuşulanların hepsi alınamadı mı bilemiyorum. Ama söylemde çevik yazılım nasıl yapılacak nasıl uygulanacak gibi şeylerin söylenmesi gerekirdi. Mesela öyle bir yazılım dili geliştirilecek ki muhasebeci kendi uygulamasını, pazarlamacı kendi işinde ihtiyaç duyduğu şeyi yapabilecek gibi… Trend vermek böyle bir şey olmalı…

Bunu Herkese Öğretin!

2015, eğitimde yeni bir çağın başlangıcı olacak. Sınıflarda verilen dersler için sonun başlangıcını göreceğiz. Öğrenim metodu olarak profesörlerin sınıfta ders anlatması yöntemi, geçerliliğini yitiriyor. Öncü üniversitelerde yapılan deneme çalışmaları, ortalama bir öğrencinin 40 dakikalık bir dersin yalnızca 7 dakikasına dikkatini verdiğini gösteriyor. Eğer bu ders 60 dakika olursa, dikkat süresi daha da düşüyor. Sınıflardaki derslerin yerini internet ortamındaki derslere bıraktığı bu dönemde, üniversitelerde bütünleme sınavlarına girme oranı da yüzde 50’lerden tek haneli rakamlara düştü. Tek iyi haber ise bu değil. İçerikleri internet ortamına taşımak, eğitim içeriğini dünyaya yayma olanağı da sunuyor. Herkesin Ivy League (Amerika’nın en iyi sekiz üniversitesi) üniversitelerinde öğrenim görme imkânına sahip olduğu bir dünya hayal edin! Çocuklarınız Khan Academy’de eğitim görürken daha dikkatli bakın. İş yaşamında eğitimin geleceğine bakıyor olacaksınız.

Sorunumuz kötü eğitim değil, doğru adama kendi işiyle ilgili eğitim verebilmekte yatıyor. İnternetin en önemli olanağı Namibya’daki karnı şiş ama zayıf çocuğa izafiyet teorisini anlatarak dünyayı daha yaşanabilir yer haline getiremezsiniz. Yeni trend oradaki adama MIT üniversitesinin güneş enerjisinin daha etkin kullanımıyla ilgili etkin tarım bilgilerini verebilmek… Ama bunu anlatabilmek lazım. Artık dikey ve uzman eğitim gerekiyor. Çoklu eğitim sisteminin veremeyeceği bir şey bu. İnternet bizi dikeye götürecek. Trend budur internetteki Ivy League değil…