Ar-Ge’nin yeri neresi?

Ar-Ge bu ülkenin bir yere gitmesi için çok önemli bir kavram. Araştıracaksınız, geliştireceksiniz ki ülkece dışarı kaynakları kürekle vermeyeceksiniz, cari açığın gelişmesini engelleyeceksiniz. Ülkemizde bu iş, teknoloji alanındaki birçok iş gibi telekomünikasyon şirketleri tarafından yukarı ve ileri taşınıyor. Turkcell, Vodafone, Avea ve Türk Telekom ayrı ayrı zaman ve mekanlarda yaptıkları Ar-Ge ile önce kendilerini kurtarıyor sonrasında da yurt dışına ürün satar hale geliyor.

Geliyor gelmesine de biraz bu işin mantığını kaçırıyoruz gibi hissediyorum hep her yazıyı okuduğumda, her röportajın ardından… Ar-Ge merkezi deyince hepimizin aklına dünyada neresi gelir? Mühendislerin eline bir harita verseniz, kendine dünyada bir yer seç deseniz nereyi işaretlerler? Bana kaçınılmaz cevap Silikon Vadisi gibi geliyor.

Peki bu vadinin önemi nedir? Sıcak bir ortamda olması mı? ABD’de olması mı? Orada daha çok vergi avantajının olması mı? Bunların hiçbir değil. Oranın en önemli özelliği Ar-Ge yapan insanların bir arada olması. Ar-Ge yapan insanların akşamları tek bir ortamda buluşması, yeri geldiğinde birbirlerine bilgi aktarımında bulunması. Bilgi ve vizyon olarak birbirlerini beslemeleri, birbirlerini geçmek için yarışmaları, gerektiğinde ihtiyaçlarını birbirlerine aktarıp her işin altından tek başına kalkmak için kendilerini paralamamaları…

Peki bu adamların bir araya gelmesi şart mı? Bu adamlar Facebook ya da Twitter’da yazışıp, en kötü birbirlerine mail atıp telefon açıp aynı sinerjiyi yakalayamazlar mı? Cevap çok basit, hayır yakalayamazlar. Çünkü insanlar birbirleriyle konuşarak, an yana, karşı karşıya gelerek beyin fırtınası yaratır. Sosyal medya beyin fırtınası diye bir şey olmaz. Hızlı düşünen, ışık hızında iş yapan adamlar birbirlerini Facebook üstünde dürtmezler.

Peki biz Türkiye’de nasıl Ar-Ge yapıyoruz? Önce vergi avantajı sağlayan üniversite içi binalar diktik. Üniversiteler buralardan 5 yıldızlı otel tuvaleti parası istemeye başlayınca olayın rengi değişti. Sonra bir fikir çıktı yerinde Ar-Ge diye. Amacı çok basitti aslında: Otomotiv firmaları gibi fabrika ve benzeri dükkanı olan şirketlerin üniversite içine Ar-Ge sokmaya çalışması yanlıştı. Örneğin Renault’nun Bursa’da fabrikası varsa neden İTÜ Teknokent’te Ar-Ge yapsın ki?

Ama sonra yerinde Ar-Ge kavramı o kadar yayıldı ki bunu neden yerinde yaptığımızı da unuttuk. Sinerji yalan oldu, yan yana gelmeler, birbirlerine istek ve ihtiyaçlarını söylemek yalan oldu. Bugün Avea yaptığı mükemmel Ar-Ge çalışmalarını Türkiye’nin ilk ve tek lisanslı teknoloji merkezi adıyla duyuruyor. Onların yaptığı çalışmaları burada size detaylarıyla tanıtacağım. Oradaki insanların çoğunu bizzat tanıdım, çay ve kahve içmenin dışında uzun tartışma fırsatı bulduğum saatler geçirdim. Dışarıdan insanları teknoloji deneyimletmek ve fikir almak ve vermek için sürekli merkezlerine çağırıyorlar.

Ama bu yerinde Ar-Ge lisansıyla çok mutlu olmak ve övünmek yerine ülkem neden bir Silikon Vadisi kuramıyor? Neden bu insanlar kendi içlerinde tatlı bir rekabete yüz yüze giremiyorlar? Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanımız 60 binin içinden 2.100 adet ortak baz istasyonu kullandırdığı için kendini  çok mutlu hissediyor neden bu insanlara ortak Ar-Ge yaptırmaz veya yapmalarını sağlayacak bir ortak mekan kurdurmaz? 2.100 baz istasyonundan daha mı az yararlıdır ülkemize?

Bu soruların zaman zaman birbirleri arasında en az 20 kilometre olan Ar-Ge merkezi sahibi şirketlerimizin, BTK ve bakanlığımızın kafalarını kurcalaması dileğiyle…